BİR SORUN ÇÖZME YOLU OLARAK BİLİM
İnsanlar var olduklarından beri çeşitli sorunlarla karşılaşmışlardır. Uçan kuşları
avlamanın en iyi yolu nedir? Yetiştirdiğimiz hayvanlardan en iyi verimi nasıl alabiliriz?
Bir insanın potansiyelini bir işi başarması için daha etkili nasıl kullanabiliriz?
Öğrencileri derse karşı nasıl daha iyi güdüleyebiliriz? Depremlere karşı daha
dayanıklı binaları nasıl yapabiliriz? Tüm bu soruların çözümü için bilgiye gereksinim
vardır. Peki, bu bilgileri nasıl ve hangi yollarla elde edebiliriz? İnsanoğlu
karşılaştığı sorunların çözümü için tarihsel süreç içinde çok farklı bilgi edinme
yolları kullanmıştır. Ary, Jacobs, Razavieh ve Sorensen (2010) insanların sorunlarının
çözümü için kullandıkları bilgi kaynaklarını beş grupta toplamışlardır. Bunlar
deneyim, otorite, tümdengelime dayalı akıl yürütme, tümevarıma dayalı akıl
yürütme ve bilimsel yöntemdir. Bunlara sezgiyi de ekleyebiliriz.
Kişisel deneyim insanların çok eskiden beri sorunlarının çözümünde kullanageldikleri Kişisel deneyim insanların çok eskiden beri sorunlarının çözümünde kullanagel
dikleri
bilgi kaynaklarından biridir. Bu süreç aslında deneyimlerden bilgi çıkarma sürecidir. Deneyimler üzerinde yansıtıcı düşünmeyi gerektirir. Deneyimler, üzerinde
düşünmedikçe bilgiye dönüşmez. Bu nedenle Ary, Jacobs, Razavieh ve Sorensen
(2010) deneyimden bilgi çıkarmayı düşünsel davranışın önemli bir özelliği olarak
görmektedirler. Örneğin, bir bankada çalışan bireysel müşteri hizmetleri temsilcisi,
müşterileriyle kişisel olarak ilgilenip, onların hatırını sorduğunda daha mutlu ayrıldıklarını
farkeder. Bu durumu bir kaç kez gözlemledikten sonra artık müşterileriyle
öncelikle kişisel olarak ilgilenip, hatırlarını sormayı bir alışkanlık haline getirir.
İnsanların sorunlarının çözümünde kullandıkları bir başka bilgi kaynağı da
sezgileri olabilir. Aslında sezgiler deneyim sonunda da kazanılmış olabilir. Örneğin,
bir pazarlamacı satış yaptığı müşterilerinin yüz ifadelerini anımsayarak,
daha sonra karşılaştığı bir müşterinin pazarladığı malı satın alıp almayacağını
sezgi yoluyla tahmin edebilir. Ancak sezgilerin her zaman doğru çıkmayabileceği
unutulmamalıdır.
Kişisel deneyimler kişilerin karşılaştığı sorunların çözümünde çözüm yolu
olabilir. Ancak, yaşanan bu deneyimler kişinin kendisiyle sınırlıdır. Ayrıca, bu bilgiler
düzenli ve sistematik olarak toplanmamıştır. İnsanın geçmiş deneyimleriyle
ilgili anımsadıklarıyla sınırlıdır. İki toplum bilimcinin aynı köyde düğün geleneğini
incelediğini düşünelim. Bu araştırmacıların yaşama bakış açısı, önyargıları
ve geçmiş deneyimleri, gözlemledikleri aynı olaydan farklı bilgiler çıkarmasına
neden olabilir. Burada durum aynı olmasına karşın kişisel deneyimler farklılaştığı
için ortaya çıkan bilgi de doğal olarak farklıdır.
Deneyimin başka bir sınırlılığı da, birinin her konuda deneyime sahip olma olasılığının
olmamasıdır. Kişisel deneyimler kişinin yaşantılarıyla sınırlıdır. Örneğin,
mesleği yönetici olan biri sağlıkla, hukukla, mühendislikle ilgili deneyimlere sahip
olamayacaktır. Ancak, bu konuda bilgiye gereksinimi olabilir. Bu durumda kişisel deneyimleriyle bu bilgilere ulaşamayacağı açıktır. O halde, kişisel deneyimler tek
başına sorunların çözümü için doğru bilgiye ulaşmada yeterli değildir.
Bazı sorunların çözümü için gerekli bilgiye her zaman kişisel deneyimlerle
ulaşmanın olası olmadığını belirttik. Bu durumda kişi, sorununun çözümü için
gerekli deneyime sahip birinin bilgisinden yararlanmayı düşünebilir. Biri hukuksal
bir sorunla karşılaştığında bir hukukçuya, sağlıkla ilgili bir sorunla karşılaştığında
bir hekime, mühendislikle ilgili bir sorunla karşılaştığında bir mühendise
başvurabilir. Anlamını bilmediği bir kavram için de ya bilen birine ya da bir sözlüğe
başvurabilir. Haftalık hava tahmini bilgileri için meteoroloji web sitesini inceleme
gereği duyabilir. Tüm bu durumlarda kişi, kendi deneyimleriyle sahip olmadığı
ancak başkalarının bir otorite olarak sahip olduğu bilgiyi kaynak olarak kullanmaktadır.
Örneklerden de anlaşılacağı gibi otorite deneyim ve uzmanlığa sahip bir
birey olabileceği gibi, bir istatistik veri tabanı ya da ansiklopedi de olabilir.
Otoriteyle yakından ilişkili başka bir bilgi kaynağı da gelenek ve göreneklerdir.
İnsanlar bazen sorgulamadan, bir sorunu geçmişte nasıl yapıldığına bakarak
çözmeye çalışırlar. Örneğin, bir yönetici, kurumunda iletişimle ilgili bir sorunla
karşılaştığında, hizmet öncesi eğitiminde aldığı bilgiler yerine daha önce çalıştığı
kurumda bu sorunun giderilmesi için ne yapıldığını örnek olarak alabilir. Günümüzde
insanlar karşılaştığı birçok sorunu, alışılmış eski yöntemlerle çözmeye
çalışmaktadırlar. Ancak bu durum her zaman uygun bir çözüm yolu olmayabilir Sorunların çözümü için bir bilgi kaynağı olarak otorite de, kişisel deneyimlerde
olduğu gibi bazı sınırlılıklara sahiptir. Otoritenin bilgisini sorgulamadan
sorunların çözümünde kullanmaya çalışmak çoğu zaman bizi yanıltır çünkü otoritenin
kendi bilgisine nasıl ulaştığını bilmiyoruz. Belirli konularda otorite olarak
kabul ettiğimiz uzmanların farklı görüşlere sahip olması da bir bilgi kaynağı olarak
otoritenin gücünü zayıflatmaktadır.
Sorunların çözümünde tarihsel süreçte kullanılan tümdengelime dayalı akıl
yürütme de başka bir bilgi kaynağıdır. Eski Yunan filozoflarının katkısı olarak
ortaya çıkan bu kaynak, kişisel deneyim ve otoriteye göre sorunların çözümüne
daha sistematik bir yaklaşım getirmiştir. Aristo ve izleyicileri tarafından geliştirildiği
için Aristo mantığı olarak da adlandırılan bu yaklaşım, genel bir önermeden
özel bir önermeye ve bu iki önerme arasındaki ilişkiye dayalı olarak yapılan çıkarımdan
hareketle bir sonuca giden sistematik bir akıl yürütme, düşünme sürecidir.
Tümdengelimsel akıl yürütme sürecinin üç temel basamağı ve vardır. Bunlar
(1) genel önerme, (2) özel önerme ve (3) sonuç (çıkarım) olarak belirtilebilir. Aşağıdaki
örneği inceleyelim.
Genel önerme : Bütün kuşların kanadı vardır.
Özel önerme : Saksağan bir kuştur.
Sonuç (çıkarım) : O halde saksağanın kanadı vardır.
Tümdengelime dayalı akıl yürütme, sorunların çözümü için sistematik bilgi
oluşturmaya önemli bir katkı getirmesine karşın bazı sınırlılıkları da içinde taşımaktadır.
İlk sınırlılık, tümdengelime dayalı akıl yürütmede doğru sonuca ulaşabilmek
için genel önermenin doğru olması zorunluluğudur. Yanlış ya da eksik
bir genel önermeden doğru akıl yürüterek doğru bir sonuca ulaşmak mümkün
değildir. Aşağıdaki örneği inceleyelim.
Genel önerme : Yağmurda şemsiye açılır.
Özel önerme : Sokakta insanlar şemsiyelerini açmışlar.
Sonuç (çıkarım) : O halde, dışarıda yağmur yağıyor.
İlk bakışta doğru bir akıl yürütme yapılmış gibi görünse de, sonucun her zaman
doğru olmayabileceği açıktır. İnsanlar yalnızca yağmurda değil, çok sıcak
havalarda da şemsiye açabilirler. O halde buradaki hata nerede? Hata, genel önermenin
eksikliğinden mi yoksa akıl yürütme sürecinden mi kaynaklanmaktadır?
Görüldüğü gibi, sonucun doğru olabilmesi genel ya da özel önermelerin doğruluğuna
bağlıdır. Sonuç hiç bir zaman önermelerin dışına çıkamaz. O halde, doğru
sonuca ulaşmak için doğru önermelerden hareket etmeliyiz. Eğer önermelerin
doğruluğu önceden biliniyorsa yeni bilgilere nasıl ulaşacağız? Tümdengelime dayalı
akıl yürütmenin en önemli sınırlılığı burada yatmaktadır. Tümdengelimde
ancak bilinenler arasında ilişki kurularak bilgiye ulaşılabilmektedir.
Tümdengelime dayalı akıl yürütmede, sonucun doğru olabilmesi için başlangıçtaki genel önermenin doğru olması gerektiğini belirttik. Genel önermenin doğru
olup olmadığına nasıl karar verebiliriz? Ortaçağda birçok dogma genel önerme
olarak doğru kabul edilmiş ve bunun sonucunda ulaşılan sonuçlar da doğal olarak
yanlış olmuştur. Doğru bilgiye ulaşmada bu yaklaşımın sınırlılıkları tartışılmaya
başlanmış ve yeni bir akıl yürütme yaklaşımına gereksinim olduğu dile getirilmeye
başlanmıştır. Bu gereksinimi dile getirenlerin başında Fransis Bacon (1561-1626)
gelmektedir. Bacon, bir otorite tarafından doğru kabul edilen genel bir önermeden
doğru bilgiye ulaşmanın güçlüğünü dile getirmiş, doğrudan gözlemler sonucuna
dayalı olarak akıl yürütme sonunda doğru bilgiye daha sağlıklı biçimde ulaşılabileceği
görüşünü öne sürmüştür. Bacon’a göre, önce doğayı gözlemlemek, oradan
olgusal verileri toplamak ve bunları akıl yürütme süzgecinden geçirerek genellemelere
ulaşmak gerekir. Tümevarıma dayalı akıl yürütme olarak adlandırılan bu
süreç, daha sonraları bilimsel yöntemin de temellerini oluşturmuştur. Tümevarıma
dayalı akıl yürütme sürecini aşağıdaki gibi formüle etmek olasıdır:
Gözlem 1
Gözlem 2
Gözlem 3
Gözlem 4
...............
Gözlem N Gözlediğim kuşların hepsinin kanadı var,
↓ O halde,
Sonuç (genel karar) Tüm kuşların kanadı vardır
Örnekte görüldüğü gibi, tümevarıma dayalı akıl yürütmede önce örneklerin
gözlenmesi sonra tüm gözlem sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi sonucunda
karara varılması gerekmektedir. Kolayca tahmin edilebileceği gibi, bu akıl yürütme
yaklaşımındaki en önemli sorun ilgili tüm örneklerin gözlenmesinin olanaklı
olmamasıdır. Tümevarıma dayalı akıl yürütme sonucunda ulaşılan bilginin tam
doğru olabilmesi için tüm örneklerin gözlenmesi gerekir. Bunun her durum için
mümkün olmadığı açıktır. Ancak, küçük evrenler için tüm örneklerin gözlenmesi
olasıdır. Örneğin, küçük bir şirkette yöneticilik yapan birisi, tüm çalışanlarını gözlemleyerek
onların işe nasıl güdülendiğiyle ilgili bir sonuca ulaşabilir. Ulaştığı bu
sonuç sadece kendi şirketi için geçerli olacaktır. Tümevarıma dayalı akıl yürütme
sürecinde bu duruma “mükemmel tümevarıma dayalı akıl yürütme” denilmektedir.
Birçok durumda olduğu gibi, tüm örneklerin gözlenmesi mümkün olmadığında,
büyük grup içinden seçilen küçük bir grup gözlenmekte ve bu gözlemlerin de-
ğerlendirilmesi sonucunda bir karara varılmaktadır. Bu tür bir akıl yürütmeye de
“eksik tümevarıma dayalı akıl yürütme” denilmektedir (Ary, Jacobs, Razavieh ve
Sorensen, 2010).
Tümevarıma dayalı akıl yürütme, doğru bilgiye ulaşmak için her ne kadar
tümdengelime dayalı akıl yürütmeden daha doğru gibi görünse de, gözlem için
tüm örneklere ulaşamama sorunu, bu yaklaşımda en önemli güçlük olarak karşımıza
çıkmaktadır. Acaba gözlemlenmeyen bir örnek gözlemlenenlerden farklı
olabilir mi?
Tümevarıma dayalı akıl yürütme sürecindeki bu sorunlar bilim adamlarını
yeni bir akıl yürütme sürecini düşünmeye itmiştir. Özellikle Darwin’in (1809-
1882) evrim kuramını oluşturma sürecinde tümdengelime dayalı ve tümevarıma
dayalı akıl yürütme sürecini birleştirerek yeni bir bilgi edinme yolunu
denediği görülmektedir. Bu yönteme bilimsel yöntem denilmektedir. Darwin
önceleri uzun gözlemler yapmıştır. Ancak bu gözlemlerin bir sonuca erişme konusunda
yetersiz kaldığını fark edince gözlemlerine dayalı olarak bir denence
oluşturmuş ve daha sonra bu denenceyi test etmek için yeni gözlemler yapmış,
söz konusu yeni gözlemlerin, ileri sürdüğü denenceyi doğrulayıp doğrulamadığını
araştırmıştır.
(Denence (Hipotez):Karşılaşılan bir sorunun çözümü için daha önceki bilgi ve deneyimlere dayalı olarak önerilmiş ancak doğruluğu henüz sınanmamış bir önermedir.)
Bilimsel yöntem hem tümdengelime dayalı hem de tümevarıma dayalı akıl yürütme
süreçlerini birlikte kullanmaktadır. Önce, çözülecek sorunla ilgili daha önceki
gözlem sonuçlarına ve verilere dayalı olarak, sorunun geçici çözümünü ifade
eden bir denence oluşturulmaktadır. Oluşturulan bu denence gözlem sonuçlarına
dayalı olduğu için tümevarıma dayalı akıl yürütme sürecinin kullanıldığını söyleyebiliriz.
Daha sonra oluşturulan bu denenceyle ilgili yeni gözlemler ve veriler
toplanarak, o denencenin doğrulanıp doğrulanmadığı kontrol edilmektedir. Burada
oluşturulan denenceyi tümdengelime dayalı akıl yürütme sürecindeki genel
önermeye benzetebiliriz. Daha sonraki süreçte yapılan gözlemler ve yeni verilerin
toplanıp sonuca varılması ise, yeni bir tümevarıma dayalı akıl yürütme sürecinin
işe koşulduğunun göstergesidir. bilimsel yöntemde önce olgusal dünya gözlem ve
deney yoluyla incelenmekte, ardından kavramsal dünyaya geçilerek gözlem ve deney
sonuçları denence ya da kuram olarak ifade edilmektedir. Daha sonra oluşturulan
bu denence ya da kuramların olgusal dünyada, yine gözlem ve deneylerle
doğrulanıp doğrulanmadığı (yanlışlama) test edilmektedir. Şimdi bu süreci somut
bir sorun üzerinde açıklayarak, bilimsel yöntemin bir sorunun çözümünde nasıl
işe koşulduğunu görelim.
Bilimsel yöntem birbirini izleyen altı adımda gerçekleşmektedir. Bunlar sorunun
belirlenmesi, sorunun sınırlandırılması ve tanımlanması, denencelerin oluşturulması,
denencelerin test edilmesi için verilerin toplanması, verilerin analiz
edilmesi ve sonuçtur.
Sorunun belirlenmesi. Bilimsel yöntemin ilk aşaması bir sorun olduğunun
hissedilmesidir. Sorun bireyi fiziksel ya da düşünsel yönden rahatsız eden, kararsızlık
ve birden çok çözüm yolu olasılığı görülen bir güçlüktür
Sorun günlük yaşamda karşılaştığımız bir güçlük olabileceği gibi, alanyazında
doldurulması gereken bir boşluk da olabilir. Sorunun çözülebilmesi için öncelikle
hissedilmesi, bir sorun olarak algılanması gerekir. Bir banka şubesi müdürünün
şubesine yeterince müşteri gelmediğini hissetmesini örnekleyici bir sorun olarak
ele alalım. Burada bir sorunun olduğu sezilmektedir. Ancak bu sorunun çözülebilmesi
için sınırlandırılmasına ve tanımlanmasına gereksinim vardır. Bu haliyle bu sorunu çözmek olanaksızdır.
Sorunun sınırlandırılması ve tanımlanması. Bu aşama, sorunun çözülebilecek
bir duruma getirilmesini gerektirir. Banka şubesine yeterince müşteri gelmemesinin
çok çeşitli nedenleri olabilir. Örneğin, bankanın toplumdaki imajı,
bankanın konumu, banka çalışanlarının müşterilerle iletişimi vb. Sorunun tüm
boyutlarını aynı anda çözmek yerine bir boyutunu ele alarak sınırlandırıp, tanımlamak
gerekir. Örneğin, sorunu çalışanların müşterilerle iletişim sorunu olarak
sınırlandırdığımızı düşünelim. Bu durumda sorunumuzu şu şekilde ifade etmek
doğru olacaktır. Banka şubesinde çalışan işgörenlerin müşterilerle iletişim sorununa
neden olan etmenler nelerdir?
Denencelerin ifade edilmesi. Sorun sınırlandırılıp tanımlandıktan sonra,
sorunla ilgili daha önceki bilgi birikimine dayalı olarak, geçici çözüm önerileri
oluşturmak gerekir. Denence denilen bu olası çözüm önerileri, izleyen aşamada
ne tür gözlemler yapılacağı ya da bilgi toplanacağı konusunda araştırmacıya rehberlik
eder. Örneğimize dönecek olursak; banka müdürünün çalışanların iletişim
sorunlarıyla ilgili daha önce yapılmış araştırma sonuçlarını incelediğini ve
çalışanların gözlenmesi verilerini de dikkate alarak şu denenceleri oluşturduğunu
varsayalım: (a) Çalışanların deneyimsiz olması iletişim sorunlarına neden olmaktadır;
(b) Müşterilerin eğitim düzeyinin düşük olması iletişim sorunlarına neden
olmaktadır.
Denencelerin test edilmesi için uygun verilerin toplanması. Denenceler oluşturulduktan
sonra, onların test edilebilmesi için uygun verilerin toplanması gerekir.
Bazı durumlarda deney yaparak veri toplanılması bazı durumlarda gözlem,
görüşme, anket vb. yollarla veri toplanılması gerekir. Yukarıda belirtilen denenceleri
test etmek için banka müdürünün çalışanlarla görüşme yolunu tercih ettiğini
düşünelim. Verilerin analiz edilmesi ve sonuç. Bir önceki aşamada elde edilen verilerin
analiz edilerek, sonucun denenceleri doğrulayıp doğrulamadığının test edilmesi
gerekir. Banka müdürünün çalışanlarla görüşmesi sonucunda, çalışanların hizmet
öncesi eğitimleri sırasında eğitim düzeyi yüksek müşterilerle nasıl iletişim
kurulacağını öğrendikleri, buna karşılık eğitim düzeyi düşük müşterilerle nasıl
iletişim kurulacağını öğrenmediklerinin ortaya çıktığı anlaşılmış olsun. Bu durumda
ikinci denence doğrulanmış, birinci ise yanlışlanmıştır. Sonuç olarak, iletişim
sorununa çalışanların deneyimsizliğinin değil, eğitim eksikliğinin neden
olduğu kanısına varabilir. Öte yandan, iletişim sorununun başka bir nedeninin de
banka müşterilerinin eğitim düzeyi düşük müşteriler olmasından kaynaklandığı
sonucuna varılabilir.
Kısaca özetlemek gerekirse; bilimsel yöntemin, karşılaşılan bir sorunun çözümünde,
başka bilgi kaynaklarına göre, daha doğru ve sistematik bir yol olduğunu
söyleyebiliriz.
(Veri: Bir sorun hakkında toplanan ve henüz çözümlenmemiş bilgi
topluluğudur. Metinsel, sayısal, görsel vb. olabilir )
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI