FOTOĞRAFIN TARİHSEL GELİŞİMİ




 Fotoğrafın Tarihsel Gelişimi

    İngiliz Sir John F. W. Herschel (1792-1871) tarafından 1840 yılında fotoğraf kelimesi ilk defa kullanılmıştır. Sir John’un yakın arkadaşı olan İngiliz bilim adamı William Henry Fox Talbot’un (1800-1877) uyguladığı yeni yöntemle, yüzey üzerinde elde ettiği görüntüye fotoğraf adını vermiştir. 

    İlk Fotoğraf ne zaman çekilmiştir; Fotoğrafçılık tarihi, bir güvercin yuvasının görüntüsüyle başladı. Emekli bir subay olan Joseph Nicephore Niepce tarafından yaz günü 1827 tarihinde dünyada bilinen ilk fotoğraf çekilmiştir. Fotoğraf a ismini kim verdi tarihsel gelişmede ilk isim Joseph Nicephore Niepce fotoğrafa güneş çizimi manasına gelen haliograph adını vermiştir. 1813’te ışığa duyarlı bir levha üzerinde, kalıcı görüntüler elde etmeyi başaran dünyanın bilinen ilk fotoğrafında bir kulübenin çatısı üzerindeki güvercin yuvasını, Joseph Nicephore Niepce’nin 1827’de çektiği görülüyor. Dahada geriye gidecek olursak, Ünlü İslam optik bilgini Basralı El-Hasan, Niepce’den 750 yıl kadar önce görüntünün büyüsü peşinde çalışmıştır. MS 965-1030 yılları arasında yaşayan ünlü İslam optik bilgini Basralı El-Hasan en ilkel fotoğraf makinesi olan karanlık kutuyu ilk kullanan kişidir. Karanlık kutuyu, Basralı El-Hasan orta çağda güneş tutulması sırasında güneş ışınlarını incelemek için kullanmıştır. Sonrasında Roger Bacon, 13. yüzyılda Arap yazmalarından öğrendiği karanlık kutunun ayrıntılı tanımını yapması sonucu Batı, karanlık kutuyu tanımıştır. Leon Battista Alberti ve Leonardo da Vinci de 15. yüzyılda karanlık kutudan yararlanarak eşyaların görüntülerini yansıtmayı başarmışlardır. Giovanni Battista Della Porta Magiea Naturalis Libri IV adlı eserinde 1553 yılında Karanlık Kutuyu ayrıntılı anlatmıştır. Merceği ilk kutuya yerleştiren Danillo Barbaro, 1568 yılında karanlık kutunun ışık gören deliğine bir mercek yerleştirmiştir. Birçok değişiklik sonrası gereken yerlere yerleştirilen ayna ve kalın kenarlı/ince kenarlı mercek düzeneğiyle karanlık kutuya bir resim masası özelliği kazandırılmıştır. Böylece saydam yüzeyin-de meydana gelen görüntülerin çizilmesinde kullanılmıştır. Daha sonrası görüntülerin kâğıt üzerine elle çizilmesi daha zordur, bu tür zorlukları ortadan kaldıracak tespitler bulmaya çalışmıştır. 

    1727 yılında Johann Heinrich Schulze ışığa tutulan gümüş tuzlarında farklı bilinmeyen belirtilerin nedeninin ışık olabileceğini tahmin etti. 1777 yılında Scheele, mavi ve mor ışınların kırmızı ışıklara göre daha etkili olduğunu anladı. 1780 yılında siluet makinesini Johan Kaspar Lavater bulmuştur.

    Kalıcı fotoğrafı bulma denemeleri artık amacına ulaşıyordu. Joseph Nicepore Niepce 1813 yılında ışığa duyarlı levha üzerinde, cisimlerin veya eşyaların kalıcı görüntüsünü elde etmeyi amaçlamıştır. Joseph Nicephore Niepce benzer uygulamayı karanlık kutuya da uyguladı. Niepce, 1827’de dünyanın bilinen ilk fotoğrafını çekti.

    Yaz günü çekilmiş güneş çizimi ismini veren Niepce’ye ait olan fotoğrafta bir kulübenin çatısı üzerinde duran güvercin yuvasının net olmayan görüntüsünü fark etmişti. Hippolyte Bayard tarafından 1840’ta çekilen boğulmuş adam portresi, kâğıt üzerine basılan ilk direkt pozitif bir fotoğraftı. 1895’te Würzburg, Bavaria Üniversitesinde Wilhelm röntgeni karısı Berth’nın yüzüklü elini çekerek canlı bedenin ilk fotoğrafını üretti. Böylece X ray ışını bulundu VE PANTENTİNİ ALMADI TÜM DÜNYA' YA HEDİYE ETTİ BİR KERE DAHA KENDİSİNE SONSUZ TEŞEKKÜRLER.  Dünyadaki ilk fotoğraf makinesi 1300 yılında objektifsiz “Camera Obscura” adıyla Araplar tarafından icat edilmiştir.

    Fotoğraf sanatı 19. ve 20. yy gelişmeler kat etmiştir fakat pratik bir halde kullanım için gelişmesi çok uzun zaman almıştır, Camera Obscura yani iğne deliği kamera yalnızca karanlık bir kutudan ibarettir. Bu kutunun bir tarafında iğne ucu büyüklüğünde bir delik vardır. Konudan gelen ışık ışınları bu delikten geçerek karşı taraftaki ekran üzerine düşer ve o konunun ters bir görüntüsünü oluşturur. Tüm fotoğraf makinelerinin temel prensibi bu kameradır. Ancak birtakım sorunları vardır. Örneğin deliğin çok küçük olması nedeni ile oldukça karanlık bir görüntü elde edilebilir. Görüntünün daha aydınlık olabilmesi için delik çapının büyütülmesi gerekmektedir. Bu da görüntünün bulanıklaşmasına sebep olur. Bu kamerayı geliştirmek için yapılacak şey, ona kullanım kolaylığı sağlayabilmesi için birtakım ilaveler yapmaktır. Bunlar, daha net ve aydınlık bir görüntü için bir mercek ve bu mercekten geçen ışınların şiddetini denetleyebilmek için bir diyafram (iris), ışığın istediğimiz zaman geçebilmesi için açılır kapanır bir kapak ya da örtücü (obtüratör), bir deklanşör, örtücünün istediğimiz süre kadar ışığın geçmesini sağlayabilecek hızı ayarlanabilen bir başka kontrol düzeneği (enstantane ayarları), nereyi fotoğrafladığımızı görebilmemiz için bakaç (vizör), film koyma haznesi, filmi sarma kolu, biten filmi geriye sarma kolu, bulunduğumuz ortama göre ışığın şiddetini ölçebilecek bir ışık ölçer (pozometre) gibi birtakım düzenekler olabilir.

    Bilgisayar çağının da başlamasıyla birlikte her rengin dalga boyu, sayısal ortam olan bilgisayar ortamında kodlanmıştır. Dijital kameraların yansıyan ışının kameradaki optiklerden geçerek algı sensörlerine iletilip algılanan dalga boylarının bilgisayardaki hâli olan renk koduna karşılık gelen rengin dijital ekranlara aktarılması sağlanmıştır.