Geleneksel fotoğraf tekniğinin tümüyle kimyasal işlemlere dayanmasına karşılık dijital sistemde, objektiften gelen görüntüler, manyetik ortama sayısal (digit) olarak kaydedilme esasına dayalıdır. Özünde dijital fotoğraf makineleri de ışığı; ışığa duyarlı bir yüzey üzerine düşürerek görüntü oluşturmaktadır.
Dijital sistem içerisinde objektiften gelen ışık ve görüntü elektronik algılayıcılar üzerine düşer ve görüntü meydana gelir. Bu algılayıcı yüzey üzerinde, objektiften gelen ışığı elektrik yüküne dönüştüren çok küçük foto-diyotlardan oluşan bir matris düzeneği vardır ve bu düzenekte oluşan elektrik yükü, sayısal olarak kodlanarak bir bellek yongasına gönderilmekte ve sistem bu şekilde çalışmaktadır (Sözen;2003,46) Bu elektronik görüntüleme tekniğindeki en temel değişiklik filmin yerini ışığa duyarlı algılayıcıların alması ve algılayıcı üzerine düşen görüntülerin sayısal verilere dönüştürülerek işlenmesi ve kaydedilmesidir. Işığın kaydedilme ve görüntüyü oluşturma süreci filmden elektronik algılayıcılara geçmiştir. Algılayıcılar sayısal veriye dönüşen görüntüleri kaydederken üç dosya formatı kullanırlar. Bunlar genellikle Jpeg, Tıff ve Raw dosya formatları olarak adlandırılır. Analog fotoğrafçılıkta film üzerine nesneden yansıyarak düşen ışık dalgaları film yüzeyinde ışığa duyarlı gümüş tuzlarından oluşan gren adını verdiğimiz noktacıklar tarafından kaydedilir ve görüntü oluşur. Film üzerindeki görüntünün oluşmasını sağlayan ışığa duyarlı en küçük tanecik olan grenin yerini dijital fotoğrafçılıkta algılayıcı üzerindeki piksel adını verdiğimiz ışığa duyarlı hücreler almış ve geleneksel fotoğrafın en küçük yapı taşı olan gren dijital teknolojide yerini piksele bırakmıştır. Analog fotoğrafçılıkta fotoğrafımızı oluşturan grenlerin yoğunluğu fotoğrafımızın görüntü kalitesini belirlerken, dijital fotoğrafta yerini çözünürlüğe bırakmıştır. Dijital bir fotoğrafı oluşturan piksellerin toplamı fotoğrafın çözünürlüğünü belirlemektedir. Dijital fotoğrafın kalitesini etkileyen bir diğer faktör renk derinliğidir. Renk derinliği görüntü üzerindeki renk sayısını ifade ederken, renkli görüntüleri oluşturmak ve kaydetmek için rgb renk modeli kullanılır.
Algılayıcılar (Sensörler) ; Günümüzde bütün dijital fotoğraf makinelerinde geleneksel olarak kullanılan filmin yerini görüntü algılayıcılar yani sensörler almıştır. Fotoğraf makinesinin içerisine objektiften geçerek gelen ışık, algılayıcı yani sensörün üzerine düşer ve görüntü oluşur. Boyut olarak standart bir ölçüye sahip olmayan algılayıcıların farklı büyüklük ve özelliklerde çeşitleri mevcuttur. Geleneksel fotoğraf çekme pratiğindeki filmin işlevini dijital fotoğrafta algılayıcı yani sensör üstlenmiştir. Sensörler görüntüleri ışığa duyarlı elektronik hücreler sayesinde kaydederler. Çektiğimiz fotoğrafın görüntü kalitesini objektif ve görüntü işlemci kadar etkin şekilde belirleyen sensörlerin üzeri piksel (Picture element) adını verdiğimiz çok küçük sayıdaki ışık noktalarından oluşmaktadır. Milimetrenin binde biri boyutunda bir ışık noktacığı olan piksel sayısının milyonlarcası bir araya gelerek görüntüyü oluşturur. Sensör üzerindeki piksel sayısının azlığı veya çokluğu görüntü kalitemiz üzerinde etki eder.
Dijital fotoğraf makinelerinde genellikle iki tip algılayıcı CCD (Charge Coupled Deviced), ve CMOS sensör kullanılmaktadır. Bu iki tip algılayıcı arasında bazı farklar bulunur. CCD algılayıcılar ışığa karşı CMOS algılayıcılara göre daha hassas bir yapıya sahiptirler ve daha iyi ışık alırlar. Enerjiye diğer sensörlerden daha fazla gereksinim duyarak çalışırlar fakat yüksek kalitede net görüntü elde etmek ve profesyonel çekimler için genellikle tercih edilen algılayıcılar CCD algılayıcılardır. Dijital fotoğraf makineleri haricinde de farklı teknolojik aletlerde (cep telefonu, kamera, tablet vb) kullanılabilen CMOS algılayıcılar ise küçük bir yüzeysel alana sahip olmaları ve az enerji tüketimine ihtiyaç duydukları için CCD sensörlere göre özellikle giriş seviyesindeki dijital fotoğraf makinelerinde tercih edilmektedir.
Işığın az olduğu ortamlarda CCD algılayıcılar kadar kaliteli görüntü vermeyen CMOS algılayıcıların üretim ve maliyeti CCD algılayıcılara göre daha düşüktür. Ana fonksiyonları sensör üzerine düşen ışığı elektronik sinyallere çevirerek görüntünün oluşmasını sağlamak olan CCD ve CMOS algılayıcıların hangisinin iyi ya da kötü olduğunu söylemek zordur çünkü kullanım alanları ve amaçlarına yönelik olarak her ikisinin de avantaj ve dezavantajları vardır.
Dijital bir fotoğraf ne kadar çok pikselden meydana gelmişse fotografik görüntünün çözünürlüğü de bir o kadar artar. Daha yüksek çözünürlüğe sahip fotoğraflar, düşük çözünürlüğe sahip fotoğraflara oranla çok daha fazla detay barındırır. (Turan;2013,276) İngilizce picture element resim ögesi olarak adlandırılan pikseller algılayıcı üzerinde görüntünün meydana gelmesini sağlayan çok küçük boyuttaki ışık noktacıklarıdır. Dijital yani sayısal bir görüntüyü oluşturan temel yapı taşı pikseller ve bu piksellerin yoğunludur. Bir inç yani 2.54 cm lik bir alana düşen piksel sayısı piksel yoğunluğu yani PPI (pixels per ınc) olarak adlandırılır. PPI oranı arttıkça dijital görüntümüzün keskinliği artar. Çok küçük boyutlara sahip olan pikselin büyüklüğü metrenin milyonda biri, milimetrenin de binde biri orandan bir büyüklüğe sahip olan mikron ile ifade edilir ve ölçülür. Piksellerle ilgili önemli bir detay piksellerin standart bir boyutunun olmadığı büyüklüklerinin 2 ila 10 mikron arasında değiştiğidir. Kaliteli bir dijital fotoğraf, piksellerinin sayılamayacak kadar küçük olduğu, bir başka deyişle piksellerin belirgin olmadığı bir fotoğraftır. Piksellerin görsel olarak algılanabildiği fotoğraf düşük çözünürlüklü fotoğraf olarak nitelendirilir
KAYNAK: ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI