İletişim, insanlığın varoluşundan beri bilinen en eski kavramlardan bir tanesi olarak her çağda ve her dönemde teknolojik gelişmelerin etkisinde kalarak kendini yeniden şekillendirmiş ve farklı kimliklere bürünmüştür. Sadece Latince ‘communis’ kelimesinden türeyen ve batıda ‘communication’ olarak kullanılan iletişim sözcüğü paylaşmak, birleştirmek veya görüşmek gibi anlamlara geldiği bilinmektedir.
İletişim, sadece insana özgü bir yapı değil; yeryüzünde yaşayan tüm canlılar arasında var olan bir kavramdır. İnsanlar ve tüm canlılar için doğumundan itibaren gerçekleşmeye başlayan bu süreç, yaşamları son bulana kadar devam eder; ancak kişinin hayatı boyunca diğer insanlarla kurduğu etkileşim, hatıralar sayesinde nesilden nesile kendini aktarmaya devam etmektedir. İnsanın sosyal bir varlığa dönüşebilmesi için iletişim kurmasının bir zorunluluk olması, iletişim çalışmalarının ilk başta kişilerarası odaklı araştırılmasına neden olmuştur. Özellikle insanın öncelikle iletişim kurabilmek için seçtiği jest, mimik ve konuşma şekli gibi yöntemler, kişinin karakteristik özelliklerini belirleyerek kendi iletişim kimliğini oluşturmasında yardımcı olur. Kitap okumak ya da İnternet ortamında sosyal bir aktivite paylaşımında bulunmak gibi eylemler, günümüzde birer iletişim faaliyeti olarak görülmekte ve sanayi devrimi ile birlikte telgraf, radyo, telefon, televizyon ve sinema gibi birçok teknolojik aygıt günümüzde iletişim aygıtı olarak tanımlanmaktadır.
İletişim kavramı ele alındığında, insanlık tarihi açısından toplumsal norm ve değerler kültürel bir birikim hâline gelir ve yapılan birçok araştırma o günde yaşanan egemen yaklaşımları incelemeye devam etmektedir. Yapılan araştırmalarda dinin ve inanç biçiminin, toplumsal değerlerin ve yaşama biçimlerinin belirlenmesinde, özellikle Orta Çağ döneminde uzun bir süre önemli bir rol oynadığı görülmüştür. Bu bağlamda kiliselerin belirlediği kanaat önderlerinin toplum üzerindeki etkileri göz önüne alındığında, tarih boyunca iletişim sadece dinsel kaynaklara bağlı kalmış ve bunun üzerinde biçimlendirilmiştir. Bugün bile demokrasinin hâkim olduğu 21. yüzyılda özellikle doğu toplumlarında iktidarın dini sebeplerle var olduğu halifelik sisteminin uygulandığı monarşik sistemlerin hâkim olduğu toplumlar bulunmaktadır. İletişimin tanımlanmasında birçok farklı iletişim modeli oluşturulmuş
ve bu modellerde iletişimin süreçleri detaylandırılmasına çalışılmıştır. Bu sürecin başlangıç noktası ‘Kaynak(gönderici)’ olarak belirlenmiş ve devamında ise ‘mesaj(ileti)’,‘kanal(oluk)’ ve ‘alıcı’ olarak toplamda dört temel aşama altında toplanmıştır.
Birinci aşamada, kaynağın görevi sadece göndereceği iletiyi seçmek ve anlaşılabilir olmasını sağlamaktır. Aynı zamanda doğru şekilde kodladığı ve ilettiği mesajların bir amaç niteliği taşıması gerekmektedir. Gönderici olaraktan da tanımlanan kaynak, tek bir kişi olmak zorunda değildir. Bu
yüzden bu süreci yüz yüze başlatmak yerine farklı iletişim kanallarını tercih edebilir. Sadece etkin bir iletişim sağlaması için kaynağın kodladığı ve sembollerle oluşturduğu iletinin ne anlama geldiğini alıcı gözünden bilmesi yada tahmin edebilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde farklı algılanan ileti yüzünden iletişim süreci başarısız olur. Bu nedenle kaynak ile alıcı arasındaki tanıma etkisi iletişim sürecinin başarıyla sonuçlanabilmesi için önemli bir yere sahiptir.
İkinci aşamada, kaynak tarafından gönderilen mesajın içeriği bakımından alıcı tarafından anlaşılması ve bu yüzden kaynak tarafından sade ve net bir şekilde gönderilmesi gerekmektedir. Belirli sembolleri ve kodları ifade eden mesaj, alıcıya gönderilen duygu ve düşüncelerin sözlü ya da yazılı olarak aktarıldığı iletilerin tümünü ifade etmektedir. İletişim sürecinin ikinci unsuru olan ileti ya da mesaj ise iletişimin bağlamını belirlemektedir. İleti veya herhangi bir bilgi, kaynak tarafından aktarılan herhangi bir duygu, düşünce, fikir, jest, mimik, beden hareketi ya da bir durum olarak iletişim sürecinin temel esasları arasında önemli bir role sahiptir. (Açıkgöz, 1997, 45).
Üçüncü aşamada; kanal, kaynak ile alıcı arasındaki bilgi alışverişini tamamlayabilmek için gerekli olan araçtır. Duyu organları bu bağlamda örnek oluştururken alıcıya mesajın doğru bir şekilde aktarılması adına, seçilen kanalda fiziksel ya da psikolojik olarak bir engel olmamasına dikkat edilmelidir.
İletişim sürecinin son aşaması ise alıcıya mesajların iletilmesi ile sonuçlanır. İletile mesajlar alıcının anlayışı ve çıkarları doğrultusunda değerlendirilir ve hareket geçirir Pasif bir durumda olan alıcının kaynağı tanıması, iletiyi doğru anlaması için önemli bir etkendir ancak mesajı tarafsız bir şekilde
değerlendirmesi gerekmektedir.
iletişim kavramı, iletişim, nasıl oluşur, temeli nedir?
kaynak: Anadolu Üniversitesi