Evet, kokuları burun kanalıyla içimize çekiyor olabiliriz fakat bu organımızın asıl görevi koku moleküllerini nöronlar aracılığıyla, bir kanal gibi beyne iletmek. İnsan beyni üç bölümden oluşuyor. En eski atalarımızın ilk sahip olduğu beyin, beyin sapı adı verilen bölümdü. Sürüngenlerin sadece bu beyne sahip olmasından dolayı “Sürüngen beyin” olarak da adlandırılan beyin sapı, temel hayat fonksiyonlarını düzenliyor, tehlike anında “Kaç ya da savaş!” sinyalini sinir sistemine ulaştırarak vücudu kontrol ediyor. Sürüngen beynin düşünme ve öğrenme ile hiçbir bağlantısı yok. Tek amacı hayatta kalmamız için gereken düzenlemeyi yapmak ve olası tehlikeler karşısında bizi uyarmak. Beynimizin ikinci bölümü olan limbik sistem, sonradan gelişmiş olan beyni saran bir kabuk. Koklama duyusu, sosyal ilişkileri düzenleyen kimyasal çekim hormonları ve duygularımızın zihinle bağlantısı burada oluşuyor. Üçüncü bölüm ise hala gizemini korumaya devam eden neo-korteks. Neo-korteksin, evrimin son aşamalarında, yaklaşık 60 bin yıl önce ortaya çıktığı düşünülüyor. Duygularımızı yönetiyor, dil kullanımı konusunda devreye giriyor, sembolik ve soyut düşüncelerin oluşmasını sağlıyor. Limbik sistem, geçmiş deneyimlerimizden yararlanarak mantık üretiyorken, neo-korteks yakın ilişkilerde empati ve anlayışı geliştiriyor. Günümüz psikoterapi teknikleri, özellikle beynin bu bölümünde oluşan duygusal durumları öne çıkarmaya yönelik terapiler uyguluyorlar. Çünkü zaman içinde anlaşıldığı üzere; geçmiş deneyimler bizleri aynı hataları yapmaktan alıkoyuyorsa, empati de o oranda sorunları çözmemize yardımcı oluyor. Fakat limbik sistem, neo-korteks ile kıyaslandığında çok daha atik davranan bir birim. İletişim kurarken verdiğimiz tüm ani cevap ve tepkiler buradan geliyor. Özellikle stresli durumlarda, durakladığımız ve nefes aldığımız zaman, ani tepki vermekten vazgeçerek neo-korteksten çözüm üreten sinyaller almaya başlıyoruz. Yani geleneksel bir görüş olan, en uygun kararların duyguların etkisinden uzak durularak, mantıklı düşünceyle alınacağı konusu sanıldığı kadar doğru değil. Bilim adamları henüz anlamaya başladıkları neo-korteksi inceledikçe, beynin işleyişinde duyguların öncelikli rolü olduğunu gördüler. Mantık düzeyinde alınan kararlar, dış tetikleyicilerle ve stresle kolaylıkla değişiklik gösteriyor ve sonuç olarak benzer sorunlar tekrar yaşanabiliyor. Çünkü limbik sistem, henüz tüm veriler beyne ulaşıp bilişsel değerlendirmeyi tamamlamamışken beyni alarm durumuna getiriyor. Oysa neo-korteks, daha sağlıklı ve doğru bir değerlendirme için verilerin beyinde toplanmasını bekliyor. Bu nedenle, önemli karar aşamalarında ve ikili ilişkilerde mutlaka önce duygusal süreçlerin zihindeki oluşumunun beklenmesi, neokorteksten gelecek sinyallere göre harekete geçilmesi tavsiye ediliyor.