Başımıza gelen olaylarla ilgili olaysal anılar oluştururken, beynin üç alanı devreye girer: hipokampus, neokorteks ve amigdala. Hipokampus belleğimizden bilgileri alır ve nöronların aralarında oluşturduğu bağlantıların içine fiziksel olarak depolar. Bu veriler bazen uzun süreli depolama için neokortekse (beynin dış katmanını oluşturan ince doku) aktarılır. Ama anılarımızın içine korku gibi duyguları ekleyen, beynin içindeki badem şeklindeki bir kütle olan amigdaladır. Burnett, “Bir deneyimin güçlü bir duygusal bileşeni varsa, amigdala bunu yeni oluşan belleğe aktarıyor” diyor. “Birinin aktif bir amigdalası varsa, bazı şeylerden korkmayı öğreniyor demektir.” Bilim insanları son yıllarda beynimizde korkulu anılara verdiğimiz tepkileri yorumlayan donanım hakkında çok şey öğrendi. Avustralya’daki Queensland Beyin Enstitüsünden araştırmacılar, belirli bir duyum veya gürültüden korkmaya şartlandırılan farelerde bu üç beyin bölgesi arasındaki elektriksel aktiviteyi kaydediyor. Enstitüden nörobilimci Pankaj Sah, “Bir ses veya ışık gibi nötr bir uyarıcı ile aynı anda hayvana ayaklarından elektrik akımı veya yüksek ses gibi rahatsız edici bir uyarıyı veriyoruz” diyor. “Hayvan, bu zararsız uyarandan hemen sonra rahatsız edici bir uyarı geleceğini öğreniyor.
Daha sonra, bu olayın anısını oluşturuyor.” “Bunu farelere bir gün içinde üç veya dört kez uygularsanız, daha sonra bir yıl sonra geri gelip aynı uyarıcıyı verirseniz, hayvan bu uyarıcının ardından korkutucu bir deneyim yaşayacağını hatırlıyor ve uygun şekilde tepki veriyor. Aynısı, insanlar için de geçerli.” Bu koşullanmadan iyi bir şekilde de yararlanılabilir. Fare aynı sesi tekrar tekrar duyarsa, ancak arkasından şok gelmezse, bir süre sonra uyarıcı ses olsa da hayvan artık korkmuyor. Sonunda, yok olma öğrenmesi adı verilen bir süreçle belleğindeki acı deneyimi kayboluyor. Bu süreç, Travma Sonrası Stres Bozukluğu gibi durumları olan hastaları tedavi etmek için davranışsal terapilerde kullanılıyor. Ancak bu tekniklerin etkinliğine rağmen, yok olma eğitimi travmatik anıları silmiyor, sadece şiddetlerini azaltıyor. Bir şey, bir bağlamda orijinal travmatik anıyı hatırlatıyorsa, yok olduktan sonra bile bazen ortaya çıkabilir ve tetikleyici ile tepki arasındaki bağlantıyı yeniden oluşturabilir. Sah, “Eroin enjekte eden insanlar bunu yapmamayı öğrenebilirler, ama bağlam değiştiğinde veya ortamda bir şey olduğunda ve orası artık güvenli bir yer olmadığında, tüm o anılar geri gelebilir” diyor. Sah, bazı travmatik anıların terapi sonrası neden geri döndüğünü daha iyi anlamanın, TSSB ve bağımlılık gibi hastalıkların tedavisi için çok önemli olduğunu söylüyor. 2018’de Nature Neuroscience dergisinde yayınlanan bir çalışmada, Sah ve meslektaşları farelerde optogenetik kullanarak travmatik anıların depolandığı alanı keşfetmeye çalıştı. Sah, bu mekanizmaları anlayarak, tedavi sonrası geri dönüşleri engelleyecek ilaçlar geliştirilebileceğini düşünüyor. “Belli bir kimyasal bileşik arıyoruz” diyor. “Bu bozuklukları gerçekten tedavi etmenin yolu bu: Altlarında yatan devreleri ve onları uyandıran reseptörleri anlamak.” Sah, yeni teknolojiler sayesinde, bu ilerlemelerin bir gün bilim insanlarının bellek bozukluklarını tedavi etmelerine yardımcı olabileceğini söylüyor, tıpkı kalp hastalıklarını kontrol altında tutmak için kullandığımız ilaçlar gibi. “Beyin çalışmalarında şu anda gerçekten bir devrim yaşanıyor” diyor. “Nörobilimin altın günlerini yaşadığımızı söyleyebilirim.”